Kişisel gelişim dünyasına adım attığım, uluslararası akredite koç olduğum tarih, 9 Eylül 2009’dan, Access’e girdiğim gün, 7 Şubat 2014’e kadar bildiğim konu farkındalık ve bunu hayatına nasıl yerleştirdiğimdi.

Oysa ki bununla beraber paralel ilerlemen gereken başka bir konu da beden farkındalığıymış. Yani bedenin ayrı bir zekâsı, ayrı bir farkındalığı varmış. Beden; aldığın her nefes ve bulunduğun her ortamdaki tüm duygu, his, düşünceleri algılayan bir mekanizmaya sahipmiş… Bugün gibi hatırlıyorum, Access dünyasında katıldığım ilk beden sınıfında bütün anlatılanları “uzaydan gelen bilgi” gibi dinlemiştim. “Nasıl yani ya? Ne enerji sistemi? Nasıl aktivite edilirmiş ki? Bunlar nasıl tuhaf isimler?” vs… Sudan çıkmış balık gibiydim. Ancak sınıfın arkasından bedenimde acayip şeyler olmaya başladı. Bunu anlatmadan önce, size, bedenim hakkında bir sabıka kaydı çıkarmam lazım. Buyrun;

Yanlış koltuklarda uzun süre hareketsiz oturmak, fare kullanmak ve alışverişlerde şuursuz torba ve ağırlık taşımak gibi konuların etkisi, en önemlisi de kurumsal hayatın çıktısı olarak boynumda ve belimde fıtık var.
Bir sabah, ürtiker (alerji) dediğimiz kronik alerji ile kalktım. Herkesi tetikleme şekli farklıymış. Kendisine o kadar aşık ve bağlı olmama rağmen beni tetikleyen ise Güneş’miş…
Sonra, Türkiye’deki kadınların %60’ında da olan, polikistikover sendromu dediğimiz; yumurtalıklarda birçok küçük iyi huylu kist oluşmasıyla beliren bir hastalığım olduğunu 27 yaşındayken öğrenmiştim. Polikistikover’in olunca ne oluyor? Period düzenin bozuluyor, ilaç almadan regl olamıyorsun, kilo yapabiliyor, tansiyon ve insülin değerlerini bozabiliyor vs… Genetik olduğunu söyledikleri, kronik bağırsak sendromum çıktı. Normal insan gibi tuvalete gitme sebebim olamıyor dedim “kafanı değiştirmen lazım” dediler.
Huzursuz bacak sendromum vardı. Neye üzülsem, sıkılsam, sinirlensem ya da gergin bir döneme girsem geceler bana bitmez hale gelirdi.
Son bir detay da gençlik dönemimden… 4 senede 55kg gibi oldukça yüklü bir kilo verme serüvenim var. Bu yolculuk sonunda, kilolardan kurtulmak için, yeme konusunda bir disiplin, spor konusunda da atlanılmaması ve hayat boyu devam etmesi gereken bir düzeni kafama yerleştirip hayatıma sokmuştum. Beden sabıkam Access’e girene kadar böyleydi.

Sonra, her öğrendiğim bilginin bedenimde ne işe yarayacağına bakmaya başladım. Benim neleri sevip sevmediğimin yanı sıra, bedenimin neleri sevip sevmediğine bakmaya başladım. Bir süre ardından minik minik mucizeler yaşamaya başladım. Ben bedenime dikkat ettikçe, ona özen gösterdikçe inat ettiği her konudan vazgeçmeye başladı. Neler mi yaptım örnek olarak? Yemek yemeden önce her seferinde “bedenim bugün ne yemek istiyorsun?” diye sormaya başladım. İlk zamanlarda ne olduğunu çok anlayamasam da bu durum uzun süremedi. Bazı günler sadece çay, kahve ve su ile geçti. Hiç yemek yemek istemedi. Bazı günlerim nefis bir kahvaltı, belki çay belki kahve arkasından bitti.

Bedenimin istemediği yerlerde kalmamaya özen gösterdim. Çok kalabalık yerlerden mutsuz olduğunu anlayıp daha tenha yerler seçmeye başladım, metroda tıkış tıkış binmek yerine 3 dakika bekleyip arkasından gelene bindim. Herkes yürüyen merdivene hücum ederken 1 dakika oyalanıp kalabalığın arkasından saldım kendimi. Çok kalabalık kaldırımlarda cadde kenarına, tabi ki tehlike yaratmadan, inerek yürüdüm. Dışarıda yemek yiyeceksem tenha ve sessiz köşelerden masa seçtim vs… Daha çok eğlence ve neşenin hayatımda olmasına özen gösterdim. Daha aklıma gelmeyen birçok detayla, beni aşağıya çeken insanlar, yerler ve ortamlardan uzak durmaya başladım.

Bununla beraber, Access dünyasının beden proseslerini de bedenim de uygulamaya başladım. Spora bir sene ara verip disiplin mantığını kendime ve zihnime unutturdum ve tekrar neşe enerjisiyle spor yapmaya başladığım günler geldi. Kilo almaktan korkmak yerine, bedenime “bana nasıl yardımcı olacağı” konusunda sorular sordum ve bana enteresan mesajlar verdi. Bu mesajlarla akşam üstü 17.00’de yemek yememeye başladım. Mucize bir bilgi değil biliyorum ama kilo konusunda bana bu kadar faydalı olacağı bilgisi benim dünyamda yeniydi. Eğer akşam dışarıda yemek davetine katılacaksam hafif salataları tercih ettim. Yok nefis kallavi bir yemek yiyeceğim diyorsam da ertesi günü zaten bedenim bir şey istemez oldu.

Bir sene sonunda polikistikover ilacımı bıraktım. FSH hormon seviyem %30 düzeldi ve düzenli bir şekilde regl olmaya başladım. Arkasından bunun heyecanı ile her gün içtiğim ürtiker ilacımı bıraktım ve arkası da devam etti. Bacaklarım kesinlikle huzura kavuştu. Artık aktif olmayan bel ve boyun ağrılarım var. Henüz dertleri ne bilmiyorum:) Yol alamadığım tek konu ise bugün için bağırsaklarım; çünkü anladım ki, hiperaktifliğim yüzünden, onlara gereken alışkanlığı öğretmek için geç kalmışım. Dolayısıyla buna zaman ayırmam ve düzene koymak için sabrım lazım. Şu anda bunu yapmaya gönüllü değilim ama kendime sözüm var ve en kısa zamanda yapacağım.

Hayatı bu şekilde yaşayabileceğimizi hiç bilmiyoruz ne acayip değil mi? Ne derdimiz olsa koş doktora, yut ilaçları, yat aşağı konumundayız ya da “kafanı değiştir”. Arkadaşım “kafa değiştirmek” o kadar kolay olsaydı herkes becerirdi. Hem dur bakalım ben kafamı değiştirmek istiyor muyum ki? Zaten beden bir mesaj veriyorsa sen de farkındaysan, dinliyorsan her şey yoluna giriyor. Sıkıntı onu duymuyorsan ya da ona kafa tutuyorsan başlıyor. Aksi takdirde gayet mutlu mesut yaşıyorsun.

Bedenlerinizi fark ettiğiniz, onlara da ayrıca özen gösterdiğiniz ve kıymetini bildiğiniz günler olsun… Mutlu bedenlerinizle ve sağlıcakla kalın…