Bazen güncel hayattan kopmak için sıra dışı şeyler seyretmeye çalışırım. Beni koparır olduğum zamandan, mekândan ve her şeyden uzaklaştırır. Uzun süredir belgesel kanallarına bakmıyordum. Benim için kopuş demek, doğaya dönüş demek… Eğer fiziki olarak yapamıyorsam seyrederek deneyimlemek isterim. Gelin görün ki bilinç altım yayın platformuna mesaj göndermiş ve karşıma Costa Rica ormanlarını ve hayvanlarını anlatan bir film çıktı. 2014 yılında Costa Rica’ya Access Consciousness eğitimlerimden birisine katılmak için gitmiştim. İlk defa vatanımdan bu kadar uzak bir ülkedeydim.

İlk defa gördüğüm yeşil tonlarıydı… Ağaçlarda (gezip gördüğüm yerler içinde), havada hiç deneyimlemediğim bir enerji vardı, ne olduğunu anlamadığım… At binerek ormanı keşfetmeye çıktığımız bir gün, işte o gün, hayatımın benim için dönüm noktası oldu. Filmlerde gördüğünüz ormanları deneyimledim. Bazen içinden geçmekte zorlandığınız ağaçlar, değil bilmek adını bile duymadığınız hayvanlar, renklerine dehşetle bakakaldığınız kuşlar, insan mı hayvan mı çözemediğiniz türde canlılar, “her an patlayabilirim ama onun zamanını ancak ben bilirim” diyerek süzülen volkanik dağlar, kendi kendinin efendisi olan hayvanlar…

Tek bir örnek vereceğim, bu örnek ile yukarıda sıraladıklarımı örnekleme yaparak düş kurma şeklinde kendinize yaşatabilirsiniz. İnanın nefis… İkinci gün odamın içinde, hayatımda ilk kez, bir tarantula gördüm. İlk önce iliklerime kadar korkudan dondum ve odamdan çıkmasını dehşetle bekledim. Tuhaf hareketler içindeydi, algılayamadım. Ertesi günü tüm atlardan sorumlu olan şahane seyisimiz (at terbiyecisi ve bakıcısı) Miguel’e koşarak gittim. Telaşla tarantula tecrübemi anlattım. Benim için Costa Rica’da doğayı anlamak, Miguel’in konuşmasının arkasından başladı. Sözleri şöyleydi: “Costa Rica, dünya sıralamasında doğası istismar edilmeyen ilk 3 ülkeden birisi. Dolayısıyla burada insanlar ve hayvanlar birbirlerine saygı duyarak, hiyerarşilerine dikkat ederek, birbirlerinin ihtiyaçlarını anlayarak yaşarlar. Tarantula tuhaf hareketler içindeydi derken mutlaka sana vermek istediği bir mesaj vardır. En önemsiz mesajı ise, -yolumu kaybettim çıkamıyorum- olabilir” dedi gülerek. “Onu anlamaya çalışmak gerekir. Tabi ki bu süreç zamanla gerçekleşir. Ancak burada hiçbir canlı başka bir canlıyı yok etme eyleminde olmaz. Siz Avrupa’dan geldiğiniz için bu tip hayvanların genellikle yaşamlarını sonlandırırsınız. Ancak ilginçtir ki Avrupa ve diğer ülkelerdeki hayvan türleri de genellikle “zarar görmemek için agresif olma” eğilimindedirler. O yüzden sanırım bizim ülkemizdeki hayvanlarımızın davranış eğilimleri tamamıyla ülke kültürümüz ve doğaya olan yaklaşımımız ile ilgili.”

Biraz daha sohbet ettikten sonra Miguel’in yanından ayrıldım ve ormanda yürümeye başladım. Doğayı dinlemeye, seyretmeye, anlamaya çalıştım o’nun verdiği bilgiler doğrultusunda. Söylediği her şey doğruydu. Herkes birbiri ile bir ritüel içinde yaşıyordu.

İki gün sonra, odamda elimin büyüklüğü kadar, portakal renginde bir kelebek gördüm. Tesis ormanın içinde olduğu için misafirleriniz genellikle tarantula ve kelebek gibi hayvanlar olabiliyor. Yaklaşımlarını göz önünde bulundurursak gayet mutlu oluyorsunuz. İlk 5 saniyede korktum, sonra Miguel’in söylediklerini hatırladım; “Sana bir mesajı olabilir”… Sakinleşip yaklaşmaya çalıştım, hiç yerinden kıpırdamadı. Çok büyük ve renkleri olağanüstüydü. Onu çok yakından görmeme müsaade etti, kaçmadı. Fısıldayarak “sana nasıl yardımcı olabilirim?” dedim. Bir iki saniye sonra uçmaya çalıştı, daha önceki uçuşlarından farklıydı, çaresiz ve sanki çıkmak istiyor gibiydi. Tüm cam ve kapıları açtım, “ne zaman isterse çıkabileceğini, kendisini bu kadar yakından görmeme müsaade ettiği için de ona olan teşekkürümü ilettim. Hareketsizce durdu 2-3 dakika sonra deneyerek odadan dışarı çıkış yolunu buldu. Ertesi gün heyecanla Miguel’e koşup olanları anlattım. Ve beklemesinin sebebinin ne olabileceğini sordum. Gülerek; “tüm hayvanlar enerji okur, özellikle Costa Rica’dakiler. Enerjini algılamış, gitmek istememiş ve onu yakından seyretmene müsaade etmiş yani enerjinde dostluk ve sevgi okumuş. Aksi takdirde camları açtığında havayı algılar ve hemen çıkmaya çalışırdı” dedi. Gözlerimden yaşlar döküldü, bir kelebek ile konuşabildiğimi öğrenmiştim az önce. Ne muhteşem bir duygu!

Belki böyle bir doğaya sahip değiliz, belki böyle hayvanlarımız yok ama aslında Costa Rica gibi “suistimal edilmemiş” bir toplum olabiliriz. Birbirimize yaklaşarak… Eleştirmeden katkı olabilme yoluna bakarak…

Dışarıda bembeyaz bir memleket var; yaklaşık 10 gündür bu beyaz örtünün altındayız. Kar öncesi tüm çocuklar hastaydı, hangi arkadaşıma sorsam çocuğu antibiyotik yuvarlıyordu. Hakeza büyükler de. Bir sürü tatsız şeyler yaşıyoruz nerdeyse her ay… Kar yağdı, şifa geldi, her yer beyaz… Beyaz şifa demek, temizlik demek, sınırsızlık demek, mutluluk demek.

Tam evde oturmuş “çok şükür insanlarımıza biraz mutluluk ve neşe kaynağı olabilsin diye Yaradan bunu gönderdi” derken; başladı şikâyetler. Kar her yeri kapattı evden çıkamıyorum… İşler durdu kardan insanlar gelemiyor… Çok soğuk hasta olduk… Dışarı çıkarsak düşer bir yerimizi kırarız… Tam zamanıydı şimdi…

Ne mutluluğa tahammülümüz var ne de mutsuzluğa…Ne acayip olduk. İbresi bozuk sarkaç gibiyiz bir uçtan diğer uca savruluyoruz.

Kimse içinizdeki mutsuzluğu çözemez. Kimse size umut veremez. Bahane üretmek sadece zaman kaybettirir. Ama diyerek yaşamak, boşa harcadığınız her ânı işaretler. Mutsuzluğun kaynağı ruhunuzdan gelir. Bakın oraya mutsuzluğu yok etmek için sevin kendinizi, hayatı kucaklayın.

Kimse size mutluluk getiremez. Kimse size mutluluk yaşatamaz. Mutluluğu uzaklaştırmak için bahane üretmek de ancak sizin elinizde olan bir şeydir. Ama diyerek yaşamak, mutluluğun ilk kurşunudur. Mutluluğun kaynağı ruhunuzdan gelir. Bakın oraya, çiçek gibi besleyin, güneş gibi ısıtın, hayatı doyasıya kucaklayın.

Ne istediğinize karar verin… Mutluluk mu? Mutsuzluk mu?

Eyvallah…