İlk defa geçen sene duymuştum sınıfın adını: “MAESTRO”. Realite düzeninin dürtüsüyle aklıma ilk gelen “ay ne havalı bir isim” olmuştu:) Sonra, “acaba bu sınıfta farklı ne öğrenebilirim?”, “Maestro olunca ne oluyor, şapkadan tavşan mı çıkarıyorum?” Ya da “herkes bana hayranlıkla mı bakacak?” gibi sorular aklımdan geçmedi dersem kendime dürüst olmamış olurum.
Tabi ki artık realite içinde, eski hayatıma göre minimum seviyelerde dolaştığım için, dışına çıkınca hemen enerjim ve algım, biliş ile aynı yere gelip soru sormaya başladı. Yazımın bazı tarafları anlaşılması zor olursa ya da söylediklerimi algılayamazsanız, mail atın. Hemen size cevabıyla dönerim. Çünkü MAESTRO sınıfı Access Consciousness enerji dünyasının, bugün için, alan olarak en üst sınıfı. Bunu anlatabilmek için de faydalanabileceğim bilgilerin çoğu, oradan geliyor.
MAESTRO sınıfı hem bedeninizin hem de bilişinizin algılayabilme noktasına gelmesi için gerekli olan bir yol haritası içeriyor, bu yüzden de sınıfın ön koşulları oldukça fazla. Şöyle ki; hiç yüzme bilmediğiniz halde, ilk deneme için derinliğe dikkat etmezseniz ne olur? En kötü nokta ölüm, en iyi noktaysa ciddi seviyede zarar görmektir. O yüzden çıktığınız yolun farkında olmalısınız ki riskler bile yanınızdan geçerken ona göre size selam versin…
Sınıfın ilk günü kalbim duracak gibiydi, bilinmezlik, merak, yeni seviye korkusu, hayatıma katacağı farklılık ve daha yüzlerce bilmediğim detay. Ama buraya kadar geldiysem, bu da bunun için artık hazır olduğumu gösteriyordu. Yani bunu seçmiştim. Maestro sınıfının ön koşullarını tamamlarken katıldığınız sınıflar, enerjinin bedenlerde nasıl dolaştığını nasıl bir dünyası olduğunu ve onu nasıl kullanacağınızı anlatıyor. Çalıştığınız kişinin zihnindeki blokajları nasıl çözebileceğinizi öğrenmek üzere sizi hazırlıyor. Kendinize yeni bir dünya yaratabileceğinizi ve yeni bir seçim yapabileceğinizi hatırlatıyor. Bu çalışmaların her biri, sizi farklı bir basamakla değişik bir yere taşıyor. Önce algılama süreniz, sonra içselleştirme başlıyor. Bu ikisi tamamlandıktan sonra “yenisi ne zaman” demeye başlıyorsunuz. Bu süre herkes için değişik. Merak ediyorsunuz farkındayım; “evet bu sınıfın sonuçlarından birisi de hiçbir değişiklik yaşamamak”. Masal diyarı gibi anlatmak değil niyetim, çünkü yaşadığınız, öğrendiğiniz her şeyin bir bedeli var ve bunları gördüğünüz zaman hayatınıza katmak istemeyebilirsiniz. Bu da bir seçim, her seçim gibi hak ettiği şey SAYGI.
Yaklaşık 3 senedir hayatımı Access araçları ile yaşıyorum ve işim de bu olduğu için, bedenlere bakışım, onları okuyuşum, kişilerin kendini anlatırken onları dinleyişim, danışanların üzerinde çalışırken beden dilini ve enerjisini okuyarak yol haritasını çizmem ve uygulamam geldiğim noktayı tanımlıyor.
“Her şeyi denedik bebeğimiz olmuyor” diyen annelerimiz,
“Kanser teşhisi konmuş olabilir ama ben bunu yenebilirim” diyerek yola çıkıp bunu yenen yol arkadaşlarımız,
“Tiroidim asla ilaçsız çalışmıyor, yıllardır ilaç kullanıyorum” diyen ve artık tiroidi tıkır tıkır çalışan danışanlarımız,
“Yaşasın artık hayata bambaşka bir yerden bakıyorum ve çok mutluyum, ne kadar önemliymiş bu realiteden çıkabilmek” diyen, bize sadece hayat kalitesini yükseltmek için gelenlerimiz de var.
Her zaman söylediğim gibi; “kişisel gelişim” kişiye göre şekillendirilmesi gereken bir gelişim haritası. Ortak havuz yok, ortak çözüm yok. Herkes kendine özel bir kişilik o yüzden de haritası kendine özel olarak yapılanıyor.
Tüm bunları öğrenirken, uygularken, araştırırken ve çalışırken hep merak ettiğim bir alan vardı. Henüz tanımlanmamış “ötesi” diye adlandırılan bir alan… Bunu merak ettiğim zamanlarda, bir sosyal medya platformunda bilimsel yazılar yayınlayan bir grupta bir yazı okudum. Yazı, son 30 senedir devam ettirilen bir çalışmayı anlatıyordu. Hani gece olduğu zaman gökyüzüne baktığımızda muhteşem yıldızları görürüz ve o muhteşem yıldızların hepsi siyah nefis bir örtü üzerine serpilmiş sergilerler ya kendilerini… İşte o “nefis siyah örtü”ye bu araştırma, “gizemli siyah kaynak” diye bir isim vermişti. Bu siyah kaynağın kendini sürekli genişlettiğini ve beslediğini, henüz içeriği anlaşılamayan muazzam bir enerjiye sahip olduğunu söylüyordu… Bu enerji sürekli kendini yeniliyor ve inanılması çok zor bir güce sahip. Son 30 senedir, bu siyah kaynağın gücünü nereden aldığını ve bildiğimiz, bilmediğimiz gökyüzü cisimlerine (yıldız, meteor, takımyıldızları, gezegenler vs.) nasıl kaynak oluşturduğunu araştırıyorlardı. Milyarlarca dolar harcanarak, projenin başına dünyanın en iyi profesörlerini yerleştirerek ve NASA ile beraber çalışarak yürütülen bir projeydi ve sonucunda kaynak olabilecek bir bilgiye bugün için ulaşılamamıştı.
Bu araştırmayı okuduktan sonra nefesim kesildi ve iç sesim “Eğer seçersen, Maestro ’da deneyimleme şansı bulabileceğin yer burası” dedi. Hayatımdaki herkese söyledim biliyorlar; size de buradan yazıyorum “enerji konusunu okumak, öğrenmek, uygulamak ve içselleştirmek önümüzdeki yüzyılın ana konusu”. Belki ben bir şekilde gelen mesajları takip ederek proaktif olarak içine girmiş olabilirim 🙂 Ama 10 yıl sonra hâlâ birbirimizi tanıyor ve yazılar yazıyorsam, gülerek insanlara diyeceğizki “ohooooo biz bunu 10 sene önce konuşuyorduk siz daha yeni mi fark ediyorsunuz?”. Sebebiyse artık tıp ve bilim bir çok şeye yeterli derecede cevap veremiyor. Çünkü sorunların, hastalıkların, kalitesiz hayatların çözümü sadece ve sadece KENDİN. Kendini değiştirmeyi seçmek, sadece bir seçim. Bunun için, bu realitenin nasıl bir “hapishane” olduğunu anlamak gerekiyor. İşte burada Access Consciousness’ın eşsiz dünyası devreye giriyor. Bilmem kaç sene öğrendiğiniz bilgilerden, öğretilerden, uyumlamalardan, etkilerden parmağınızı şıklatarak nasıl kurtulacaksınız? Mümkün mü? Değil! Ne okursan oku, ne öğrenirsen öğren hareket etmen zor. Amaaaa eğer Access dünyasının enerji seanslarına adım attıysan – atanlar bilir – her şeyi değiştirmek mümkün.
Maestro sınıfının ilk günüydü. Herkes farklı duygu ve enerji içindeydi. Ben de kendimi algılamaya çalışıyordum. Dr. Dain Heer, bu sınıfların kurucusu ve yapılandırmasını gerçekleştiren kişi… Sahneye çıkar çıkmaz, ne söylediğine dikkat etmeden, onu seyretmeye başladım… Beden dili de, gözlerindeki bakışın içindeki enerji de farklıydı. Hiç bilmediğimiz bir yere gideceğimizi söylüyordu. Benim algımda ise bu cümle “acaba buna hazır mıyım?” sorusuyla karşılık buldu ve cevabı da saniyesinde geldi:
“Hangi yeni bilgiye hazır oldun ki bugüne kadar? Zaten eşsiz olması da buradan geliyor.” Hazır olmak diye bir şey yok, sadece alıp kabul etmek var.
Dain ilk gün enerji alanını tanımladı. Sınıfın ismi, bir seviye anlatımı için değil, alanı anlatmak için konulan bir isimdi. Bu hayatta kendimizi yapmaya çalıştığımız şeyin; öğrendiklerimizden yola çıkarak, hayatın içinde bir yerde “ütopik” olarak, ideal olduğuna karar verdiğimiz kişi olduğunu söylüyordu. Buna karar verdiğin noktada da enerjetik olarak her şeyi katılaştırıyorsun. Genişleme duruyor; sonsuz olasılıklar alanı oluşması için enerji ve farkındalık seviyesi olması gereken yere gelemiyor. İdeal yapmaya çalışmak için milyonlarca tanım, form, yargı, projeksiyon oluşturmalısın; çünkü bir tanımlama yapmışsın ve onun eşsiz olduğunu adreslemişsin. Bu alandan çıkmadığın ve alanı temizlemediğin sürece sonsuz olasılıklar senfonisi çalışmıyor.
Yani en basit hali ile şöyle söylüyordu; örneğin doğduğun günden itibaren dünyadaki en iyi mesleğin avukatlık olduğuna karar vermişsin. Küçüklüğünden beri anlatılan hikâyeler, örnekler ve yol haritası bunun üzerine kurulu. Bu resim sana “senin için en iyisi” olarak anlatılmış. Eğer gerçek bilinç seviyende bunu seçmediysen – ki bu ülkemizde %80 oranlarındadır -… Üniversiteye hazırlanırken kendini motive ettiğin enerji “en iyisi bu, bunu yapmalıyım, en iyisi bu olmasa ailem beni buna motive eder mi? Bir tarafın “Allah’ım niye bu kadar sevimsiz şeyler okuyorum” derken, diğer tarafın “Nankörlük etme ailen seni iyi olmayan bir şeye yönlendirir mi?” diyor. İşte o “Allah’ım, offf, istemiyorum vs.” duygularını barındıran her kelime vücuduna elektromanyetik olarak bir enerji depoluyor. Avukat oluyorsun, yaklaşık 35 yaşına geliyorsun “oğlum hiç mutlu değilim bu hayatta, neler oluyor?” dediğinde kendini bulma sürecin başlıyor çok şükür.
Hayatına, bedenine, zihnine yerleştirdiğin her şeyi temizlemeye başlamak için bir yol aramaya başlıyorsun. Sonrası herkese göre farklı açılımlar yaratan bir yolculuk… Maestro alanıysa, yukardan bu sıkışık resimlere bakarak, çok güçlü bir enerjiyi kullanarak, kişinin bedeninde ana blokajları nasıl çözebileceğini anlatıyor.
Üçüncü gün ve daha sonrasında sınıfa dünyanın farklı yerlerinden katılan Maestro arkadaşlarımla eşleşerek, bedenler üzerinde çalışmaya başladık. Hiç yapmadığımız bir şey değildi. Ta ki o ânı deneyimleyene kadar… Dördüncü gündü ve Dain biraz bilgi verdikten sonra “eşlerinizi bulun birazdan çalışacağız” dedi ve bize bir beş dakika verdi. Salona bakarken en arkada birisi ile göz göze geldik 🙂 Genelde benim bütün eşleşmelerim böyle olur; doğal akış ile oluşsun isterim çünkü… Çalışmaya başlamadan önce seans alacak kişiye “Bu seanstan ne almak istersin?” diye sorarız. Sordum ve bakın ne dedi: “Maestro alanına gitmek ve orayı deneyimlemek istiyorum”. İlk günden beri benim istediğim şey. Bunu söyledikten sonra sorularımı sordum (Soru sormak: Access Consciousness aracı olarak hayatımıza yerleştirdiğimiz bir araç ve soru sormanın, kendine özel bir yapısı ve çalışan enerji sistemi var.) ve çalışmaya başladım. O güne kadar bu kadar konsantre bir seansa başlamamıştım, nedenini de bilmiyorum; yaklaşık bir 10 dakika sonra kendimi simsiyah bir alanda görmeye başladım ve neresi olduğunu anlamadım. İlk önce korktum, sonra bunu kabul ettim ve devam ettim. Bu alan etrafımda hareket ediyordu ve ben de ayakta durmak için bir çaba sarf etmiyordum, yani ben sabittim, o hareket halindeydi. Sonra iç sesim dedi ki “O merak edilen siyah alan burası” ve tüm vücudum kaskatı kesildi, buz gibi oldum. Derin bir nefes alarak soru sorup alanımı genişletmeye başladım ve olduğum yeri algılamak için evrenden ve sınıftaki herkesten destek istedim. Sonra o siyah alanın enerjisi ellerime akmaya başladı, önce ellerim çok ısındı ve bunu George’un bedenine aktarmam gerektiğini anladım. Kendi ritüellerimle bunu yapmaya başladım. George’un bedeni kıpırdamaya başladı. Sanki tepki veriyordu, almak istemiyordu. Sonra kulağına fısıldadım “o alan burası, seçersen alabilirsin” dedim ve bedeni hemen sakinleşti. Sonra, melodi ahengine eşlik eder şeklinde bedeni hareket etmeye başladı. Seans bittiğinde ikimiz de kesinlikle “şoktaydık” bir sürede anlamadık ne olduğunu. O akşam sürekli yaşadıklarımı düşündüm ve olanları tekrar gözümün önüne getirdim. İnanması o gün için, her sınıfta öğrendiklerim gibi zordu. İçselleşmesine ihtiyaç vardı…
Süreç devam ediyor ama en azından artık SOP (Olasılıklar Senfonisi) seanslarımı MAESTRO alanını kullanarak yapıyorum ve her şey bambaşka 🙂
Bu yolculukta zaten hiçbir şey eskisi gibi olamıyor, çok şükür!
Bakalım taşlar yerine oturunca neler değişecek… Tüm dünyadaki insanların tüm canlılar ile beraber sonsuz neşe, huzur, bolluk ve bereket çemberi içinde yaşayacağı günleri görebilmemiz için hangi enerji alan ve bilinç olabiliriz?
“Mucize” dediğiniz şeylere ve ânlara inanın, o kadar yakınınızdalar ki…