Bugün yazdığım şey; yaklaşık iki ay önce bedenimin bana yaşattığı bir deneyim. Bu cümle, tam da yaşadığım şey ama birazdan yazacaklarım, arkasındaki milyonlarca bilginin toplamı…
Beni yakından tanıyanlar bilirler; yeme alışkanlıklarıma, sağlığıma, bedenime özen gösteririm. Özellikle buna açtığım alan Access Consciousness hayatıma girip yaşam şeklim olduğundan beri daha da fazla. Ne var ki; beden kendi dünyasının, kendi hükümdarı. Yani onu anlayabilmek, fark edebilmek için çook küçük yaşlardan bağlantı kurmak gerekiyor. Verdiği mesajlar gerçekten önemli ve dinlemek gerekiyor; bazen altında inanılmaz bilgiler olabiliyor.
Gelelim olay gününe, 8 Mayıs 2016 Anneler Günü… Annem ve babam her ilkbahar geldiğinde Lapseki’de halamın güzel çiftlik evine giderler ve kurban bayramının sonuna kadar gelmezler. Yani ben onları her yaz çok özlerim… Bu anneler gününde de evde anlamsız otururken gökyüzü kardeşim aradı ve annesiyle gittiği kahvaltıya çağırdı. O kadar gitmek istemiyorum ki bahaneler türettim ama ne demişler; “akacak kan damarda durmaz” Tarabya’da şahane bir yerde, nefis insanlarla deniz kokusunu içimize çekerek güzel bir kahvaltı yaptık ve tüm dünyadaki güzel annelerin, anneler gününü kutladık.
Bu sırada hayatımda ilk defa bir şey başıma geldi. Her yer dönmeye başladı ve bayıldım… Önce özel bir hastaneye kaldırıldım. Derdimi anlayamamaları, anladıklarını sandıkları sorunu çözmek için dört saat geçmesi ve çıkarttıkları maliyet sonrasında, kendi doktoruma ulaşıp devlet hastanesine kaldırıldım. Cehennem azabını andıran sancı sürecinin tıpa tıp aynısını burada da en baştan yaşamaya başladım. İlk durak ticari, ikincisi de akademik hastaneydi. Yani benim bunu yaşama nedenim için gerekli olan her adım itinayla evren ve yaradan tarafından hazırlanmıştı. Belli ki kaçış yoktu…
48 saat hiç hafiflemeyen ve gittikçe şiddetlenen bir ağrıyla hayatıma devam ettim. Her an ameliyata alabilirler diye üç gün bir şey yemedim. O sırada inanılmaz şeyler oluyordu. Ailemden kimse burada değildi ama sanki herkes buradaydı. Hayatımda inci gibi dikkat ederek (hatalarım var ise buradan af ola) bakıp biriktirdiğim tüm dostlarım, gökyüzü kardeşlerim yanımdaydı. Yanımda kalmak için aralarında nöbet çizelgesi yapıyorlardı. Müteşekkir olduğumu anlatmak istiyordum ama o kadar acı çekiyordum ki; sözler, gözyaşları içimde kuruyup orada kalıyorlardı. Sanırım İstanbul’un en popüler kan arama operasyonu da benimki oldu. Orada da anladık ki, kan verecek kişi bulmak sorun değil asıl sorun kanı alabilmek. Bu süreç devam ederken hâlâ düşünüyordum; bunu niye yaşamış olabilirim? Hiçbir cevap gelmiyordu bu soruya.
Yazma cesareti bulana kadar ben de bilemiyordum bu deneyimin adını. Bir kist patlaması yaşıyordum; aslında üç hafta önce patlamış fark etmemişim, normalde patlaması gereken bölge yerine milyonda bir görülen batın bölgesinde patlamış. Midem, karaciğerim, diyaframım; her yer kan ve ne olduğu belirsiz sıvılarla doluydu. Her sancı girdiğinde diyaframa baskı yapıp nefes almamı engelliyordu. Bu sancıların büyükbabasından tam dört tanesi ziyarete geldi ve o sırada nefes almam 8-10 saniye durdu. Normalde denizin altında yüzerken nefesinizi tuttuğunuz süre daha uzun olabilir ve sorun olmaz, çünkü keyif için yaptığınız bir şeydir. Buradaysa daha önce deneyimlemediğiniz bir acı ile gelen sancı arkası nefesiniz kesilince ve bir süredir hastanede olunca; bilgi tek “ölüyorum sanırım”.
Bu sırada yaşadıklarımı bir nefeste anlatacağım. Kapkaranlık bir yere gittim. Orada hiç nefes yoktu, hayat yoktu, güzel bir şey yoktu… Sadece vardım o kadar… Sonra ışıklar ve içinden geçen değişik insanlar gördüm… Kimisi gülüyordu, kimisinin de suratında ifade yoktu… Ardından annemi ve babamı gördüm; onlara sarılmıştım, gülüyorduk… En son gördüğüm sahneyse tarifi mümkün olmayan bir doğa ve yaradılış enerjimin hissi. Çok korkmaya başlamıştım. O sırada artık ikna olmuştum ölüme doğru gittiğime. Cesur Aysun yok oldu gitti. Her şeyi toparlayan Aysun içine kaçtı ve başladı dua etmeye “güzel Allah’ım hep sanırdım ki bu ân gelince sana olan inancımdan dolayı kendimi çok rahat teslim edebileceğim ama olmadı sınıfta kaldım. Çok korkuyorum lütfen içime su serp ya da bir şey söyle”. Beklediğim mesaj hiç birisinde gelmedi. Ben de her seferinde geri geldim.
Hep söylerim; “deneyimlemediğin bir şey hakkında asla söz sahibi olamazsın, ancak tahmin edebilirsin. O yüzden, birisi senin yaşamadığın bir deneyim paylaşıyorsa tüm moleküllerinle dinle”.
Hastane çıkışı sonrası, hayata geri dönüş, fiziki sağlığımı geri alma gibi konularım vardı. Hâlâ işin mânâ kısmı boştu benim için. Çok şükür ki bedenim hep çabuk cevap veren bir üsluba sahip oldu ve bana hep yardım etti. Bu defa da hızlıca iyi oldum. Bu sırada da esas, duayen, doktorum yurtdışından gelmişti. Tabi tüm bunları yaşama sebebim, onun yurtdışında olması ve ancak ona verilen bilgi kadar talimat verebilmesinden ibaretti. O’na kontrole gittiğimde, “minicik bir müdahaleyle atlatacağın konu buralara nasıl geldi dehşetle bakıyorum” dedi… Aslında bunların hepsi bahane; yaşamam gerekiyordu ve her detay buna göre hazırlanmıştı zaten.
O an algıladığım ve donup kalarak dinlediğim konuşmamızın arkasında ki tek düşüncem “BEN BUNU NİYE YAŞADIM? NEDİR BUNUN ARKASINDAKİ?”
Dünya değişiyor; artık herkes değişmek istiyor, evren ve kozmik enerjinin etkisi tüm zamanlara göre çok farklı. Ancak her değişim için karmik temizlik, yüzleşmek gerekiyor.
Yaklaşık üç senedir Access eğitmeni olarak hem eğitimlerime devam ediyorum hem de eğitim veriyor, seans yapıyorum. O dönemde yaşadıklarımın neredeyse %80’ini hatırlamasam da, bu süre içinde kendimi bulmamı engelleyen çocukluk karmamın farkındaydım… Yaşadığım şeylerin etkisi bedenimdeydi, beden dilimdeydi, huylarımdaydı, davranış kalıplarımdaydı, yargılarımdaydı. Bu farkındalığım ile hep bu konuya çalıştım.
Ancak anladım ki; beden farkındalığı başka bir yol! Onun hafızası başka, algısı başka, kurduğu ilişki başka. Onun da bir farkındalık haritası var. Neleri başardığını ancak sana mesaj verirse algılayabiliyorsun.
Yarattığımız hayatlarımızdan sadece kendimiz sorumluyuz.
Yakın geçmiş dediğimiz, son 50 yıldır hayatlarımızın içinde monte olarak deneyimlediğimiz öğreti – kontrol – uyumlanma – savunma algoritması sona ermek üzere.
Kendimi ve hayatımı değiştirmek üzere bir seçim yaparken bu bilgilerden, sınavlardan, teorik olarak bir kısmını içeren bilgilere sahip olsam da; asla bu boyutunu tahmin edemezdim. Yaşadığım bu olayla geçmiş hayatlarımdan gelen ve bu hayatta sahip olduğum, çocukluk karmalarımı temizlemiştim.
Bu bilgiye ulaşmak için çok çalıştım. Bulmalı mıydım?
Sürekli sizi kemiren bir duygu ve his ise bulmalısınız! Gerçekten içselleştirerek, ne yaşandıysa yaşandı ve bitti diyebiliyorsanız, o zaman hayatınıza devam edebilirsiniz.
Diğer blog yazımda bahsettiğim gibi, ben artık bir Maestro’yum. Ayağa kalkıp yeni çağdaki enerji ve farkındalığımı seçip yoluma devam ediyorum.
Sevgi, uyum, anlayış, huzur, neşe ve bütünün hayrına olmayı seçtim. İyi ki seçmişim. Kendinizi bulun, sevin, yüceltin, parıltısına sarılın ve onu herkese ilham olmak üzere gösterin… Hep sevin…