Ülkemizde erkekler ve kadınlar yetiştirilirken cinsellik konusunda herhangi bir eğitim almadıkları, anne ve babaların cinsellik hayatını da gözlemleyemedikleri için deneyimledikleri genel bilgi mesafe ve sevginin gösterilmemesinin doğru olması şeklinde bir yaklaşım. Dolayısıyla ülkemizde hemen hemen herkes cinsellik konusunda bir eğitimi olmadan ve bir farkındalığı olmadan hayata başlıyor. Bununla ilgili ilk bilgiyi çevreden yaklaşımlarla ve toplumsal yönlendirmelerle öğreniyoruz. Bu da “askere gitmeden ya da zamanı vakti geldiğinde bir takım yardımlar alarak doğal olmayan bir şekilde cinselliğini deneyimlemek” oluyor erkekler dünyasında. Bu deneyimler kendi yaşından büyük birisi ya da cinsellik hakkında sağlıklı bilgiler edinmeden ya da daha farklı şekillerde oluşan deneyimler. Ortaya çıkan sonuç algı olarak “ihtiyaç giderilmesi ya da orgazm konusunun fiziken ve teknik olarak gerçekleşmesi” şeklinde oluşuyor. Bu deneyim arkasından gelişen bir akışın içinde de yolculuk bu çizgilerin dışına çıkamıyor çünkü öğrenilen ve öğretilen data bu. Tabiki bu deneyimlerin içinde duygu var, duygusuzluktan bahsetmiyoruz. Öncelik her zaman sonuca varmak olduğu için ancak cinsellik deneyimi tamamlanınca duygunun farkına varılabiliyor. Fakat beden deneyimi ân içinde yaşanılan bir durum olduğundan sonradan bakıldığında tam da ne olduğu fark edilemeyebiliyor.  Kadınlar dünyasında ise konu daha kapalı olarak ilerliyor. Ya evlenmeden deneyim olmamalı ya da oluyorsa bunu kimse bilmemeli şeklinde. Günümüzde bu değişmeye başlasa bile başladığı nokta dejenerasyon. Daha sonraki yıllarda dengesini bulacak. Koçluk dünyasında buna sarkaç eğilimi denir. Ama konumuz bu değil 🙂

Gerçek anlamda cinsellik, seksüalite, bedenlenmek, bir olmak dediğimiz kavram tüm bunların dışında var olan bir deneyim. Yargının olmadığı bir alandan bahsediyoruz. Karşılıklı bedenlerin muhteşemliğine dokunmak, her noktası ile iletişim kurmak, neyin mutlu ettiğini karşılıklı keşfetmek, ajandasız iletişim, kırılganlığı kucaklayan bir nezaket ve özen, dış dünyanın dokunmadığı bir deneyim. Orada kadın ve erkek olgusunun dışında olmak var; kimse güçlü olmak ya da yönetmek durumunda değil. Tam kalbin ortasındaki duyguya ihtiyaç var. Bedenin fiziksel mutluluğunun keşfine ihtiyaç var. Bilgi yok sadece dokunuş var. Nezaket ve özenin seksüalitedeki farkı, kişiyi hiç deneyimlemediği bir hazza götürme yolculuğuna eşdeğer. Dişil enerji genelde daha dokunmaya yakın, önemsenme anında gülümseyen ve bedenini bırakan bir dokuya sahip. Eril enerji ise akışı takip ve kontrol etmeli yolunda tecrübeli. Oysa bahsettiğimiz şey tüm bunların dışında. Eril enerji de dokunma, nezaket ve özeni ister, teslim olma konusunda dişil enerjiye göre daha çabuk yol alır. Dişil enerji ise kontrol altında bunu yapmaya uzak olduğu içinde eril enerjinin akışına kendini teslim eder çoğunlukla mutsuz olarak ve görev bakış açısıyla.

Neden böyle olduğunu günlerce konuşabiliriz. Milyonlarca alt bilgi ve başlık yazabiliriz. Ben ise bunu yapmanın enerji ve zaman kaybı olduğunu düşünenlerdenim. Her şey denemek ile geliştirilebilir.  Sadece “acaba yargılanır mıyım?” endişesini dışarıda bırakmaya ihtiyaç var, iki taraf içinde. Orada sorumluluklarımız yok, dokunmak var. Görevlerimiz yok keşif var. Başaramadıklarımız yok, neşe var. Neyin doğru neyin yanlış olduğu yok, sadece ân var. Tek taraflı istek ya da haz yok, bir olmak var. Buraya gelmek için ise tüm ihtiyaç denemek ve tekrar denemek ve tekrar denemek ve tekrar denemek. Varacağın nokta başarmak değil, iki bedenin birleşerek BİR olması. Olabilir mi? Kesinlikle. Zaman harcamaya değer mi? Bundan daha önemli kılınabilecek bir keşif benim bakış açımla yok. Bu noktaya varmanın da kelimelerle anlatılabilecek bir tanımı henüz yok.