Bugün günlerden 18 Nisan 2016. 9 Eylül 2009 kişisel gelişim dünyasına adım attığım gün. Yaklaşık 7 sene olmasına yine yaklaşık 5 ay var. Blog yazılarımı ve internet sitemizi takip edenler biliyorlar ama bilmeyenler için söylemek istiyorum. Kurumsal hayatım 2013 Kasım ayında sona erdi. Vah vah tüh tüh bu yıllar, eğitimler, alın teri geceler, vık vıklamalarım yerini “iyi ki olmuş”lara bıraktı. Sonraki gelen değişiklikleri de zamanı ve enerjisi gelince hep yazılarımda yazıyorum.
Ama bir konu var ki bu konuyu ne zaman yazarım, yazar mıyım? Cesaret edebilir miyim? Yeteri kadar tecrübem oldu mu? Kendim ne kadarını hallettim ki faydam olabilsin? Sorularından çıkmam için oldukça sıkı bir süreç yaşadım. İlerleme kaydettiğim, tecrübe edinmek konusunda kasılarak yol aldığım en zor konu idi. Nedenini bugün biliyorum. Anlatacağım ☺
Konumuz; “cinsellik tarihi ile gerçek anlamda seksüellik arasındaki bağlantı ya da bağlantısızlık ve ilişkiler dünyasındaki yansıması”.
Bu konuyu bir eğitime çevirebilmek için 4 aydır çalışıyorum, sonunda bitirdim, ben de inanılmaz süreçler yaşadım. “Aklımı yitiriyor muyum acaba?” dediğim ânlar oldu. Çok şükür ki olmuş…
Var oluş enerjimin ne olduğunu yaşadım. Ben kimim? Moleküllerime kadar özgür hissettiğimde ve yargılarımı, zihnimi By-Pass ederek susturabildiğimde yaşadığım ân ve devamı ile diğer insan arasındaki farkı yaşadım. Bir süre içime kaçtım… Dünya tersten dönmeye başladı. Yaşadıklarıma inanamadım. Böyle bir alan var ise ben / biz / insanlık / dünya bunu nasıl bilemezdi ki? İşte eğitimimi yazmaya başladığım çıkış noktam burası oldu.
Cinselliğin / seksin tarihi neydi? Ve biz bu yüzyılda bunu nasıl yaşıyorduk? Access Consciousness kurucusu Gary Douglas’ın bu konuda yazdığı kitaplar var, birçoğunu da okudum. İlk günden bugüne kadar söylediği her şeyi deneyimlemeye çalıştım, bazen başardım bazen sınıfta kaldım. Ama bir şey hep eksikti. Onu bulamıyordum. Eğitimi yazmaya başlayınca da bu bir süre böyle devam etti. Yazıp yazıp geri döndüm. “Olmadı” dedim, sildim. “Ben anlamadım ki anlatabileyim” bölümleri oldu… Sonra aklıma bu soru geldi; “cinselliğin ya da seksüelliğin tarihini okuyabileceğim bir kaynak var mı acaba?” ve Michel Foucault’un “Cinselliğin Tarihi” isimli başyapıtına ulaştım ☺ – Access’e aşığım! ☺ Sorularını soruyorsun ve evren sana tüm olasılıkların kapısını açıyor. Hastasıyım kendisinin! –
Tabi ki; kitap bir klasik olduğu için, ağdalı bir dille yazıldığı ve 521 sayfa olduğu için okumak vakit aldı. Müteşekkirim, minnettarım tüm bilgilere ve Michel Foucault’a. Bu konunun nasıl başlayıp nasıl yapılandığını ve süregeldiğini anladım; ne yapmam kısmına gelince de zaten aylardır okuyup aksiyon kısmına geçmem gereken muhteşem Gary Douglas bilgileri vardı. Ona da müteşekkirim ve minnettarım. Yeni hayatım için, seçimlerimde bana ilham olduğu için. Yardımcısı Dr. Dain Heer’e ayrı hayranım. Tüm bilgilerin enerji dünyasındaki yolculuğunu öğrettiği ve deneyimlettiği için. Sonsuz sayıda insana ilham olmaları için neler mümkün? Tüm dünyanın değişimine bizimle beraber sonsuz katkı olmaları için biz hangi enerji alan ve bilinç olabiliriz? Enerjimizi nereye koyabiliriz?
Şimdi size iki dünya arasındaki farkı tanımlamaya ve tarif etmeye çalışacağım. Deneyimlediğiniz yerlerin enerjisini ve sizi nasıl bir yere taşıdığını göstermek amacım. O kadar çok bilgi var ki mümkün oldukça özünü kaybetmeden tarif edeceğim.
İki insanı isimlendirdim ve süreçlerini de anlatmaya çalıştım; kendi bakış açım, donanımım, tecrübelerim ve bilgilerim doğrultusunda ☺
Aynı hikâyeyi ikisinin bakış açısıyla anlattım… Buyurun…
VERSİYON #1
Gerçek Anlamda Özgür Hisseden ve Seksi Molekülleriyle Hissederek Yaşayabilen
Tamamen tesadüf bir arkadaş ortamında tanışırlar. Kadının hiç haberi yoktur O’nun geleceğinden. Bir anda şaşırır ve hoşlandığı içinde bu hissettiği müthiş enerjinin içinde kalmaya karar verir. Sonra sohbet edilmeye başlanır, minik minik ortak noktalar çıkar ve gülümsetir iki tarafı da. Artık aynı alanı paylaşır olmuşlardır.
Genişlemeye başlarlar yani hissettikleri enerjiyi daha fazla hissetmek isterler ve bariyerlerini indirirler. Yargılarından hemen “fırt” diye uzaklaşırlar. O ân çok kıymetlidir çünkü.
İlk içkiyi ısmarlarken centilmen der ki; “gecenin devamında ne içeceğini biliyor musun? Yarın meşgul olacaksın miden kötü olmasın ona göre karar verelim istersen”. Zaman, saniye olarak durur, bu cümlenin içindeki nezaket, saygı, seksüel enerji kadının ruhuna dokunur ve yerini şükran duygusuna bırakır.
Gece devam eder ve iki taraf içinde “teşekkür ederek” biter. Ama heyecan, görme isteği, “acaba devam etsek ne olur?” merakı ve kalp çarpıntısıyla. Tabi ki centilmen bir erkek olarak “görmek istediğini” söyler yani; görmek istediğini açıkça ifade eder. Kadın da hemen numarasını verir. Gece biter tüm muhteşemliğiyle…
Yaşanılan enerji, şaşkınlık, “iyi ki gelmiş” cümlesi ve daha niceleri… Şaşkınlığın tanımını yapmak ister ve şu cümleler dökülür ağzından: “O kadar akarak ve her şey birbirini nazikçe takip ederek devam etti ki bu akış için minnettarım. Hiç ayağımız takılmadı, saygı vardı, heyecan vardı, bedenlerini deneyimleme isteği vardı ama hepsi müthiş bir nezaket dünyası içindeydi. “Akış” dediği bu olsa gerekti.”
Sabah ikisi için de olması gerektiği gibi başlar. Kadın geceyi, gecede bırakıp; nefis bir güne “merhaba” der şükrederek. Akşam ile ilgili sahneleri hatırlayıp minik minik gülerek. “Hayata bak hiç mucizesi bitmiyor” diyerek… Tabi ki centilmeni görmek ister ama duygusu şudur; “O kadar her tarafım tamam ki, ruhum, kalbim, beynim, zihnim, bedenim. Görüşmesek de bu duyguyu tatmak müthiş.”
Ve güne başladıktan sonra akşamüstü centilmen yazar; “ Günün nasıl geçti? Her şey yolunda mı?” Kadın gününün nasıl geçtiğini anlatır ve akşamın akışı ile her şeyin olması gerektiğinden daha iyi olduğunu söyler. Karşılıklı gülüşürler; birbirlerini görmeseler de. Centilmen; “Bir programın var mı? Seni görmek istiyorum” der. Kadının olumlu cevabı üzerine; “Ne yapmak istersin?” diye sorar. Karşılıklı bir programa karar verilir ve akşam olur, buluşulur, herkes çok özenmiştir bu buluşma için. Sürülen kokular, parlayan kıyafetler ve karşılaşma ânı. Hiç unutulmayacak bir ân orası. İçinde binlerce enerji, duygu ve mesaj var çünkü dile getirilmemiş olan. O yüzden de kıymetli…
Nefis bir gece; dans, müzik, hayata dair felsefeler, insanlar, gelecek ve çok gerçek bir akşam. Herkes cümleleriyle beden diliyle o kadar gerçek ki bazen şaşkınlık bazen de alan değiştiren duygular. Tabi ki gece biter; bitmek zorundadır çünkü ertesi gün kadının işi vardır ama centilmen özgürdür. O yüzden onu evine bırakmak ister ama aslında artık onun bedenini istiyordur… Fakat centilmenliğin dünyasında bu olmadığı için onu sadece eve bırakır. Kadın eve yaklaşırken bu centilmenliğin çatısını anladığı için “Şimdi ne yaşamak istiyorsun?” diye sorar. O da; “Gerçekten gece hiç bitmesin ve ne istiyorsak onu yapalım…” der. Tam da duymak istediği şey!
Beraber yukarı çıkarlar. Kadın doğası gereği korkar, endişelenir ama gerçekten ne istediğini de biliyordur. Centilmen sohbet etmeye başlar, şarap onlara eşlik eder ve arkasından neşeyi de aralarına alırlar…
Bir süre sonra centilmen onu okşamaya başlar parmaklarının ucu ile bazen minik dairelerle bazen de kendi çizgileriyle. Bu süreç kadının kendini teslim etmesine kadar sürer. O kadar nazik bir süreçte, beden kendini teslim etmek ister otomatik olarak. Sonra birbirlerine, bu geceyi ve bu deneyimi özgürce, birbirleri ile konuşarak, fısıldayarak, ne isteyip ne istemediklerini birbirlerine söyleyerek devam ettirirler.
Her iki bedenin de her noktası dokunularak onurlandırılır. Orada kadının ve centilmenin kim olduğunun bir önemi yoktur… Minnettar olmak, nazik olmak ve her dokunuşun enerjisini hissetmek vardır. Parmakların altında ki dokunuşun sanki derisine işlemişçesine vücudu kıvrandırdığını izlemek vardır. Nerede olduğunu unutup, dünya ile bağlantını kesip YAŞAM ENERJİSİNİ deneyimlemek vardır. Böyle akan bir sevişme sürecindeyse; VAR OLUŞ enerjini hissettiğin ân işte bu dünyaya geliş amacını anlatan haykırıştır.
VERSİYON #2
Farkındalığı Olmadan ya da Bilmeden, Sıkışık ve Seksi Hissetmek Zorunda Olduğunu Düşünerek Deneyimleyen
Tamamen tesadüf bir arkadaş ortamında tanışırlar. Kadının hiç haberi yoktur O’nun geleceğinden. Bir anda şaşırır ve bariyerlerini kaldırır, yargılar. Nasıl haberi olmadan, o buraya kendisi için davet edilmiştir ki? Sonra sohbet edilmeye başlanır, bariyerlerin farkında olmadan, açılan konularda çoğunlukla rezistans oluşur. Bir sürü veri vardır kadının beyninde; “Benimle seks için mi burada? Eğer beğenirsem ve beraber olursam bu ilişkiye döner mi? Beni sever mi? Bana değer verecek mi?” gibi gibi…
Centilmen gösterilen bariyeri hisseder; o da egosunun kapısını çalar ve yardım ister. “Ben buraya eğlenmeye geldim bana deneyimlettirilen alandan mutlu değilim ne yapayım?” Egosu der ki; “sen şahanesin, nefissin! Muhtemelen o kendini değersiz hissediyor. Hiç geri adım atma!”
Gece başlarken ilk bir saat içinde iki karakter de KENDİSİ olmayı seçmeyip başka kimliklere bürünmüşlerdir bile. Ancak bir yandan da; iki taraf birbirini çekici bulup beraber olmak istediğini de anlayınca işler sarpa sarmaya başlamıştır.
Asıl gecede iki kişi varken, birçok katılımcı gelmiştir yanlarına; ego, kişilik, yargı, eski bilgiler, öğretiler vs…
İçki seçilirken “ben daha iyi bilirim” cümleleri havada slalom yaparak uçar ve seçim yapılır☺ – Gülüyorum çünkü ben yıllarca böyleydim ☺ –
Gece biter; numaralar alınır, işi şansa bırakmamak gerekir. Belli mi olur? Belki ilk gece heyecanıdır. Belki aniden gelişen duyguya tepkidir. Farklılaşabilir ümidiyle geceye nokta konur. Biterken ortadaki duygunun bir tanımı yapılamaz. Çünkü duygu ve enerjiden çok; karışıklık, kendini manipüle etmek ve kendin olamamak son durumun tarifidir. Kendin olamadıysan neyi tanımlayabilirsin ki?
Sabah; ikisi için de olması gerektiği gibi başlar. Kadın geceyi hatırlayıp; “keşke…” cümleleri kurar söylediklerini ve davranışlarını düşündükçe. Centilmen ise geceyi hatırlayıp; “eksik bir geceydi bunu tamamlamamız lazım” düşüncesiyle yapılacak şeyleri tasarlar. Çünkü bir kadın ve erkek tanışıp birbirlerinden hoşlandıysa; gece sevişerek bitmelidir! Olmuyorsa; pragmatik bir yol haritasıyla oldurulmasına bakılmalıdır.
Centilmen; tabi ki hoşlanmıştır kadından, arzulamıştır O’nu ancak; alan daha çok yol haritası ve “tamamlamalıyım” enerjisi ile kaplıdır. VAR OLMA ve ÂNDA OLMA enerjisi ile değil.
Kadın düşünmeye başlar, “Acaba arar mı? Ararsa nasıl davranmalıyım? Ağırdan mı almalıyım? Eğer çıkarsak ne giyinmeliyim?” gibi gibi… Tabi ki centilmen görev aşkıyla arar; plan yapılır, içeriğinden iki tarafta memnundur. Karşılaşma ânı her iki taraf için de ilk geceden daha gergindir. İki taraf için de; tamamlanamamış ve belki de başarısız bir gece vardır, birbirlerini istemelerine rağmen.
Geceye bariyerler daha da yukarda başlanır. Tüm önlemler gecenin istenilen sonuyla noktalanması üzerinedir. Centilmen; mekanı kadının seçmesine müsaade etmiştir ki akış kolay olsun, gece çabuk aksın. Gece içinde birbirlerine verilen mesajlar da çok nettir. Centilmenin mesajları; “Bu gece nefis olmalı, nefis sevişmeliyiz, ama hiçbir şekilde birbirimize taahhüt vermemeliyiz.” Kadının datalarındaysa; “bu ağır bir duygudur, naiftir.”, “O; kullanılıp atılacak bir varlık değildir ve asla böyle davranılmamalıdır” cümlelerinin milyon versiyonu vardır. Kadının mesajıysa; “Nazik, duygusal ve bana şefkatli davranarak sevişelim istiyorum ve çok mutlu olmak istiyorum”dur. Bunun da milyonlarca versiyonu vardır…
Buradan bakınca bu mesajları ortak alanda toplamak mümkün değil. – Onu da en son anlatacağım. –
Gecenin bitişi iki taraf için de nettir zaten; sevişilecektir! Her iki taraf da buna hazırdır. Artık bu hazırlığın içindeki kişiler kim ise…
Gerginlik azalsın diye biraz daha içki içilir ve centilmen süreci başlatır. Çünkü zaten yeteri kadar beklemiştir ve güdülerine “bir saniye” diyecek sabrı kalmamıştır. Çünkü onun da datasında sadece bu bilgi vardır; bu işin böyle yapıldığı bilgisi… Teknik akış başlar, kısa bir sevişme süreci, belki öpüşme, belki biraz dokunma ama tamamen sonuç odaklı… Kadının dünyası ile hiç tutmayan bir akış olunca o da kendisini “mutlu olmaya” programlar ve bazen “mış” gibi bazen de keyif alması gerektiğini düşünerek sürece dâhil olur.
Her iki bedenin de dokunulması gereken binlerce noktası kalmıştır dokunulmadan. Minnettar olmak, nazik olmak ve her dokunuşun enerjisini hissetmek yerine bir süre sonra zaten gerçekleşme ânı gelecek ve her şeye değecek bilgisi devreye girmiştir. Parmakların altında ki dokunuşun sanki derisine işlemişçesine vücudu kıvrandırdığını izlemek varken “hadi bir an önce o ânı yaşa ki sıra bana gelsin” ya da “bir an önce bunu yaşamalıyım ki o da yaşayabilsin yoksa beni bekleyemeyebilir” baskısı ve duygusu sahnededir. Nerede olduğunu unutup, dünya ile bağlantını kesip YAŞAM ENERJİSİNİ deneyimlemek varken – kötü anlamda söylemiyorum çünkü datalar böyle – hayvansal dürtülerle sonuca ulaştığın anki duyguyu deneyimler…
Size bu yazıyı yazabilmek 1,5 senemi aldı. Çok fazla bilgi, gözlem ve tecrübe var altında. Sınıfımı bu kadar süre hazırlayamama sebebim ise nasıl anlatmak istediğime karar verme ihtiyacıydı. Bulduğum için minnettarım.
Anlattıklarımın içinde; yargı yok! Suçlama yok! Ayırım yok! Beklenti yok! Sonuç yok! Sadece yüzyıllar önce değişimi başlatılan ve yüzyıllarca manipüle edilen, yönetim ve güç için içeriği çarpıtılan VAR OLUŞ enerjisi ve CİNSELLİK deneyiminin bugün geldiği noktanın özeti var.
Bildiğim bir şey var ise bugün için; o ânı yaşadığınızda, hissettiğinizde, tüm bedeninizle bunu haykırdığınızda; bir daha geri dönüşünüz hiç yok! O’nu mutlaka bulun!!! Çünkü orası VAR OLUŞ ENERJİNİZİN DOĞUŞ ÂNI.